Gücün Anatomisi: 1 Koyun Ne Kadar Et Verir?
Bir siyaset bilimci olarak, “1 koyun ne kadar et verir?” sorusuna bakarken yalnızca ekonomik bir yanıt aramam. Bu soru, üretim ilişkilerinden iktidar yapısına, kurumların işleyişinden vatandaşlık bilincine kadar birçok katmanı içinde barındırır. Çünkü et burada sadece bir gıda değil; iktidarın, mülkiyetin ve paylaşımın simgesidir.
Bir koyunun kesilmesi, pay edilmesi, kimin ne kadar et aldığı; aslında toplumsal güç dengelerinin küçük bir yansımasıdır. Etin politikası, sadece sofrada değil, toplumun her hücresinde hissedilir.
Bir Koyun Ne Kadar Et Verir? – Ekonomik Veriden Politik Gerçeğe
Ortalama bir koyun, kesim sonrası 40 ila 55 kilogram canlı ağırlığa sahiptir ve bu ağırlığın yaklaşık %45 ila %50’si ete dönüşür. Yani bir koyun ortalama 20 ila 25 kilogram et verir.
Bu basit veri, ekonominin en temel gerçeklerinden biridir: Üretim sınırlıdır, ama paylaşım politikadır.
Bu durumda asıl soru şudur: Bu 25 kilogram et kime, hangi ölçütlerle, hangi ideolojik çerçeveyle dağıtılır?
Ekonomik kaynakların sınırlılığı, siyasal düzenin doğasını belirler. İktidar, kaynakları kimlerin yöneteceğine, kimlerin pay alacağına karar veren mekanizmadır. Etin miktarı değişmez, ama dağıtım biçimi toplumun adalet anlayışını belirler. Bu nedenle “bir koyun ne kadar et verir?” sorusu, aslında “güç kimde ve neden onda?” sorusunun sade bir versiyonudur.
İktidar, Kurumlar ve Etin Payı
Modern siyaset bilimi açısından, kurumlar yalnızca yönetim aygıtı değil; ideolojik düzenin üretildiği alanlardır. Bir köyde koyunun kesilmesi, etin pay edilmesi, “büyüklerin” önce oturması ya da “kadınların payının evde kalması” gibi pratikler, mikro düzeyde bir iktidar düzeni yaratır.
Kurumlar bu düzeni meşrulaştırır. Belediye, devlet, aile ya da kooperatif fark etmez — her kurum, “kimin etinden ne kadar pay alacağına” dolaylı biçimde karar verir.
Bir köyde muhtar, kentte belediye başkanı ya da ulusal ölçekte iktidar partisi… Hepsi aynı soruyla uğraşır: Kaynaklar nasıl bölüştürülecek?
Etin dağıtımı, bu anlamda bir politik ritüeldir. Sadece beslenme değil, iktidarın yeniden üretimi anlamına gelir. Bu ritüelde erkekler genellikle stratejik, güç odaklı bir rol üstlenir. Kiminle ittifak kurulacak, hangi kaynak nerede kullanılacak, kim “daha fazla hak etti”? Bunlar, erkek siyasetinin klasik sorularıdır.
Kadınların Demokratik Katılımı ve Etin Sosyolojisi
Kadınlar ise bu güç ilişkilerini dönüştürme potansiyeline sahiptir. Onların yaklaşımı daha çok toplumsal etkileşim ve demokratik katılım merkezlidir.
Bir köyde, etin paylaşımı sırasında kadınlar genellikle süreci sessizce organize ederler: Kim ne kadar alacak, kim yardıma muhtaç, hangi aileye et gönderilmeli… Bu görünmeyen organizasyon, toplumsal adaletin en somut örneklerinden biridir.
Bu bağlamda kadınların politikası, “gücü paylaşmak” değil, “adaleti tesis etmek” üzerine kuruludur. Erkeklerin stratejik gücüyle kadınların ilişkisel adaleti arasındaki bu fark, siyaset biliminin merkezinde yer alan en eski tartışmalardan birini yeniden canlandırır: İktidar mı önemlidir, yoksa katılım mı?
Etin İdeolojik Yüzü: Vatandaşlık ve Kimlik
Et, tarih boyunca ideolojilerin malzemesi olmuştur.
Kimi toplumlarda “kuzu eti” zenginliğin ve statünün simgesiyken, kimilerinde “kurban eti” paylaşımın ve eşitliğin göstergesidir. Türkiye’de de kurban kültürü, bireysel mülkiyetle toplumsal sorumluluk arasındaki sınırları görünür kılar.
Bir vatandaş, etini komşusuyla paylaştığında sadece dini bir görevi yerine getirmez; aynı zamanda kolektif bir yurttaşlık eylemi gerçekleştirir.
Devletin vatandaşla kurduğu ilişki de bu bağlamda etin dağılımına benzer. Bazı yurttaşlar “hak” alır, bazıları “yardım” alır. Bu fark, siyasetin özünü oluşturur.
Dolayısıyla “1 koyun ne kadar et verir?” sorusunun yanıtı, aynı zamanda “bir toplum ne kadar adalet üretir?” sorusuna dönüşür.
Strateji mi, Dayanışma mı?
Erkeklerin siyasetinde strateji öne çıkar; plan, güç, kazanç.
Kadınların siyasetinde ise dayanışma ve sürdürülebilirlik belirgindir.
Bugün modern demokrasilerin krizi, bu iki enerjiyi birleştirememekten kaynaklanır.
Koyunun verdiği et kadar, o etin nasıl paylaşıldığı da toplumsal barışın geleceğini belirler.
Sonuç: Etin Ağırlığı, Gücün Dağılımı
Ortalama bir koyun 25 kilo et verir. Ancak bu 25 kilo et, 25 kilo güç demektir.
Bu gücü kim kullanır, kim dağıtır, kim bundan mahrum kalır — bütün mesele buradadır.
Toplumun adalet duygusu, o etin hangi sofraya nasıl ulaştığında gizlidir. Etin politikası, sadece ekonominin değil, demokrasinin de aynasıdır.
Peki sizce, yaşadığınız toplumda “et” kimlerin elinde bir güç aracına dönüşüyor?
Ve daha da önemlisi: Bu gücü paylaşmaya gerçekten hazır mıyız?